Kaliteli bir seks hayatının olmazsa olmazlarındandır ön sevişme… Ancak son dönemde çevresel etkenler ve toplumsal mitler nedeniyle birlikteliğin belki de en eğlenceli geçmesi gereken bu süreci ya atlanıyor ya da adeta görev olarak yerine getiriliyor. Oysa konunun uzmanları ön sevişme gibi, başta travestinin zyolojik olarak ilişkiye hazırlanması için gerekli olan bu ritüelin ihmal edilmemesi konusunda hem kir. Fakat her konuda olduğu gibi, cinsel hayatta da hızla dönen dünyanın akışına yetişebilmek için adeta bir koşuşturma hali yaşanıyor.
Hal böyle olunca da çiftler ön sevişmeyi atlayarak direkt birlikte olmayı tercih ediyor. Peki ya bu yapılan doğru mu? İlişki dinamikleri bu sıralamayı kabul eder mi? Gerektiği gibi ilerlemeyen bu süreç mekanikleşen ilişkileri de beraberinde getirir mi? Bu soruların yanıtını Terapilife Psikolojik Danışmanlık’tan Cinsel Terapist Eyüp Sarı’dan aldık.
HAYAT ÇOK HIZLI AKIYOR. BAZEN 24 SAATİN YETMEDİĞİNDEN DAHİ ŞİKAYET EDEBİLİYORUZ. TÜM BU KOŞTURMA İÇİNDE CİNSEL HAYATIN DA ÇOK HIZLI, ADETA FAST FOOD TADINDA YAŞANDIĞINI SÖYLEYEBİLİR MİYİZ?
Zaman çok hızlı akıyor. Araçlar, roketler gelişmişliğini ne kadar hızlı olduğuyla, ne kadar zamandan tasarruf ettiğiyle gösteriyor. Hızın bu kadar ön planda olduğu bir yaşamda, cinsellik de bundan payını alıyor elbette. Son yıllarda duygusallıktan yoksun, hızlı başlayan, aynı şekilde yaşanan ve tüketilen cinsel ilişkilere ilgi artıyor. Bunun özellikle modern hayatın bir sonucu olduğunu düşünüyorum. İstanbul travestileri de erkekler de modern yaşamın, günlük hayatın koşuşturması içinde hızlı ilişkilere yönelebiliyor. Buna “fast food seks” deniliyor. Amacın duygusal değil, yalnızca cinsel dürtülerin tatminine yönelik olduğu bu tür ilişkilerde her iki taraf da sorumluluk almıyor, fedakarlıkta bulunmuyor. Tamamen seks odaklı bir ilişki biçimi yaşanıyor. Bu tür ilişkilere yönelen kişilerin, alt motivasyonlarına bakması gerekiyor. Neden böyle bir ilişkiye ihtiyaç duyuyorlar? Eğer bu tip ilişkiler kişiye en yüksek ziksel ve duygusal tatmini kazandırıyorsa endişelenecek bir durum yok. Ama bunun dışında bir sebep varsa, akla yalancı bir iyilik halinden başka bir şeyi gelmiyor. Unutmayalım ki kaliteli bir cinsel yaşam, kaliteli bir beraberlikten geçiyor.
O HALDE BUNUN NEDENLERI ARASINDA TEK GECELİK YA DA HIZLA TÜKETİLEN İLİŞKİLER YATIYOR, DEĞİL Mİ?
Eşlerin çoğu cinsel hayatlarına çeşni katmaya çalışmıyor. Bunun çeşitli nedenleri var. Çoğunlukla ilgisizlik, bazen de gizli suçluluk duygusu ya da utangaçlık bunda etkili oluyor. Ama cinsel hayatın sıkıcılığı ve giderek katlanılmaz bir hale ulaşması, eşlerden birinin ya da her ikisinin birden evlilik dışı eğlenceler aramasına yol açabiliyor. Bunun yanında her önüne gelenle yatma alışkanlığı, hızlı tüketilen ilişkiler, bir noktada en az evlilik içi cinsel ilişkiler kadar sıkıcı olabiliyor. Fakat kişiye yeni ve değişik eşlerle bir arada olma fırsatı tanıdığından çok daha çekici geldiği de yadsınamaz elbette. Öte yandan heyecan verici cinsel tecrübelerin yalnızca hızlı, tek gecelik birlikteliklerle yaşanabileceği düşüncesi ise aslında bir masaldan ibaret. Cinsellik bir alışkanlık ve belirli bir tekdüzelik içine girerse, hangi durumda olursa olsun sıkıcı hale geliyor.
SEKSİ GÖREV GİBİ YAŞAMAK DA BURADA BİR ETKEN Mİ?
Cinsel hayatlarından haz alamayan nice evli çift var. Zira onlar, birbirlerinin gönüllerini fethetme stratejilerini geliştirmeyi bir yana bırakarak cinsel beraberliği sadece bir görev olarak görüyor. Bu görev yerine getirilirken, tüm süreç detaylarına kadar önceden belirleniyor. Dolayısıyla her şey monoton ve can sıkıcı bir tekrar halini alıyor. Gideceği yer ve yol aynı aynı olunca da bir an önce varmak isteniyor. Sonucu önceden belli olan bir maçın insana ne kadar heyecan verebileceğini gelin siz düşünün. Cinsellikte bir noktadan itibaren, beraberliğin ne şekilde devam edeceği belli oluyor. Bu nedenle, süreci renklendirecek değişiklikler yaratabilme yeteneğine sahip olmak büyük önem taşıyor. İnsanların çoğu cinselliği, beraberliklerinden daha fazla haz alabilmek için, birbirlerine daha fazla zaman ayırmak ve fırsat tanımak olarak görmek yerine, sadece birkaç dakikalık basit bir oyun şeklinde değerlendiriyor. Oysa bu şekilde olmaması gerekiyor. İşlevsel bir cinsel hayatın sürekliliği için bu düşünce büyük bir hatadan öteye geçmiyor. Tabii ki bütün bu olay şöyle de gelişebiliyor: Eşinize doğrudan doğruya “Hoşuma gidiyorsun ve seni istiyorum” tekli ni götürebilirsiniz, o da bunu onaylarsa her şey yoluna girer. Tamamen veya kısmen soyunur ve birlikte yatarsınız. En kısa zamanda da tatmin olursunuz ya da olmazsınız ama süreç biter. Bu şekilde oluşan bir cinsel eylemin zevk verebileceğini de inkar etmiyorum. Fakat evli bir çifte bu tür bir beraberlik 100. defadan sonra acaba halen zevk verebilir mi? Tara ardan biri kendi kendine, “Hepsi bundan mı ibaret, başka beklentilerim olamaz mı?” diye sormaz mı?
KÜLTÜR ÜRÜNLERİNDE ÖRNEĞİN DİZİ, FİLM VE KİTAPLARDA DA GEÇMİŞTE KARŞILIKLI TATMİNİN ALINDIĞI, UZUN ÖN SEVİŞMELERİN OLDUĞU CİNSELLİK KONU EDİLİRKEN, SON DÖNEMDE DAHA HIZLI VE ADETA MEKANİKLEŞMIŞ CİNSELLİK ÖNE ÇIKIYOR. BURADAN YOLA ÇIKARAK, ÖN SEVİŞMENİN TARİHİN TOZLU SAYFALARI ARASINDA KALDIĞINI SÖYLEYEBİLİR MİYİZ?
Ön sevişme de tüm bunlardan nasibini alıyor tabii ki. Bu bir serüven ama serüven ile bencil bir zevk arayışını birbirinden ayırmak gerekiyor. Serüven, kendimizi eşimizle paylaşmanın yollarını aramak anlamına geliyor. Ama içinde yaşadığımız kültür böyle bir anlayışı güçleştiriyor. Cinsel uyarılara karşı bizi körleten, ekrandaki bitip tükenmez duygudan yoksun cinselliğin de etkileri var. Kitle iletişim araçlarını saran cinselliği uyarıcı etkenlerin yanı sıra çağdaş dünyanın gürültü, baskı, hızlı yaşama zorunluluğu gibi birçok koşulu cinselliği uyuşturucu, körletici nitelik taşıyor. Ve bunlar uyarıcılara duygusal karşılık verme yeteneğini yok ediyor. Serüven ise yalnızca sevişme biçimlerini çeşitlendirmek değil, içimizde sevişme isteğini uyandıracak şeyleri de arayıp bulmak anlamına geliyor. Belki çok karamsar bir görüş olacak ama bu gidişle yakın gelecekte insanlar görme, dokunma, koku alma duygularına seslenen uyarıcılara karşı ilgisiz kalacak ve yalnızca afrodizyaklar yardımıyla cinsel birleşmede bulunmak isteyecek. Cinsel zevklerimizi doğal çerçeve içinde korumanın tek yolu ise teknolojik çevre koşullarının etkilerine karşı kendi serüven anlayışımızı geliştirmekten geçecek.